8 Aralık 2012 Cumartesi

Tekin Sönmez ile bir söyleşi... 

Kırk yıl sonra...

Yansıma Dergisi Efsanesi... 

Aydınlık Gazetesi 
bugün bir söyleşi yayınladıı.


Soru: Sayın Sönmez, kırk yıl çok uzun bir zaman değil mi? Kırk yıl önce yayınladığınız genç kuşak.. bunlar o günkü genç insanlar değil ki! Aradan kırk yıl geçmemiş gibi nasıl bir araya getirdiniz onları? Tekin Sönmez, hiç değişmedi mi?


Yanıt: Evet, güzel bir soru! Şöyle.. şiiri gençlere bırakan, roman ve deneme türü, dahası gazetecilik ile değişik türlerle yazınsal dil algısı ile değişti Tekin Sönmez de

Yansıma Dergisi, sosyal humanist ağırlığı olan, adil bir dünyada eşitlikçi paylaşımı, edebiyat türlerindeki içerikle öneren bir dergiydi. Bu yine var.

Ütopik olmayan, analitik marksist eğilimlere de empati ile sokulan, Fransız Devrimi dersini, daha o günlerde bugünkü cehepelilerden daha iyi okumuş, özdeksel açıdan aydınlanmacı bir dergiydi. 

Yazar olma hedefiyle yola çıkanlar, bugün kitaplarıyla kendilerini kamuya sunmuş durumdalar. Onları yazınsalcı ürünleriyle oluşturan o günkü koşullar, onları bugün siyasi görüşlerine bakarak irdelemeyi gerektirmiyor.

 ‘Nasıl bir araya getirdiniz’ diye, bir sorunuz oldu. Onları, anadilleri değil, düşünsel algı dilleri olan Türkçe, yazısal metin ortak paydası ile bir araya getirdim. 

Daha fazlası için bakınız: Aydınlık Gazetesi,  sayfa 14, 8 Aralık 2012 

24 Nisan 2012 Salı

Türk Edebiyatı için ve bireylik açısından teker teker her yazar için önemli olan nedir ve neden önemlidir?

-->
‘Edebiyata ve Yansıma yazarlarına vefa ve saygı paneli’nin ikincisi İzmir Kitap Fuarı’nda 20 Nisan 2012 günü gerçekleşti.
İlk panel Bursa Kitap Fuarı’nda yapıldı. Veysel Batmaz, Mehmet Güler, Necati Mert ve Ahmet Özer konuşmacı olarak ilk panele katılmışlardı.
İkinci panelde Celal Özcan, Burhan Günel, Necati Mert ve Sadık Aslankara konuştular.
Bu panellerin önhazırlıklarıyla bir arkaplanı var.  Arkaplanda kırk yıl önce Yansıma Dergisi’ni yayınlayan ve yöneten Tekin Sönmez var. 

Bu panellerin keşif masasına alınacak ve irdelenecek hedefleri var.
--> 

Bunlardan birisi belki de en önemlisi, Yansıma Dergisi’ne kırk yıl önce ürünleriyle katılan; yaşayan ya da yaşamayan yazarları edebiyat ürünleri bağlamında anmak. Yaşayanlarla bir araya gelmek.

Bu yazarların ürünleri ile birlikte arkaplanlarını izleyiciye sunmak,  Türkiye’de yayınlanan edebiyat dünyasına bu açıdan örnek olmak, bu panellerin ikinci bir hedefidir. Türkiye'de analitik denemelerle çıtayı yükselten bu keşif masası, bu panellerin nirengi noktası olacak.

Değerli İzleyici,

Neden böyle bir hedef var ve bu neden önemlidir? Bakın çok uzaklara gitmeyelim!  Burada örnek olacak bir ayraç var.
-->

Bu panellere konuşmacı olarak katılan yazar arkadaşlarım bile, aradan kırk yıl geçmesine karşın, bu satırların yazarını, kırk yıl önceki Yansıma Dergisi ile örtüştürerek sonuca gitme taraftarı oldular ilk başlarda. 

Oysa aradan geçen kırk yılda, bu satırların yazarı da boş durmadı. Onun bu kırk yıl içinde yayımladığı romanlar, denemeler, belgeseller, gazete yazıları dururken, kırk yıl önceki Yansıma Dergisi ve kırk yıl önceki Tekin Sönmez konuşulsun istendi. 

Burada bu konuyu irdelemeyeceğim. Yakın örnek olarak verdim.

Türkiye’de ürün, yazar, yapıt yaşam bağıntısı çerçevesinde eksikliği duyulan bir çalışma alanı romantik bazı çalışmaların dışında, yıllar yılı bomboş araştırıcısını bekliyordu.  

Salt bireysel girişimci yazarlar değil, edebiyat kurumları gibi çeşitli yazar ozan dernekleri, edebiyat için yola çıkan ve edebiyatçıları bir araya toplayan örgütler de TYS'de dahil bu alana ilgi duymadılar. 
-->

Burada Türk Edebiyatı için ve bireylik açısından teker teker her yazar için önemli olan nedir ve neden önemlidir?

Salt yazarın değil, okura sunulan her yapıtın da bir arkaplanı var ve bu ikisinin örtüştüğü yer, edebiyat için özgül ve gizemli çalışma alanıdır.
Böylece Yansıma Dergisi’nde ilk ürünleriyle kamuya sunulan yazarlar üzerine yapılan bu çalışmalar örnek bir model olarak anılacak ve belki de tez konusu yapılacak ileri yıllarda.

 ‘Edebiyata ve Yansıma yazarlarına vefa ve saygı paneli’ hedeflerini, sırası geldikçe değişik açılardan kamuya sunacağım. 

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 24 Nisan 2012, İzmir. 

Not: İlk fotoğraf: İzmir Kitap Fuarı’nda, 20 Nisan 2012 Cuma günü, ‘Edebiyata ve Yansıma yazarlarına vefa ve saygı paneli’nin ikincisine katılan soldan sağa doğru: Necati Mert ,  Celal Özcan, Tekin Sönmez, Burhan Günel ve M. Sadık Aslankara...

4 Nisan 2012 Çarşamba

İstanbul, ey üç imparatorluk görmüş İstanbul, yazarın genç bir adam portresi olarak ben geliyorum...

Yansıma Dergisi derken, Yansıma Dergisi denilirken, bir Anadolu bozlağı o bozkırlarda yanıp yakılmakta...

Çantalarında şiirler, öykülerle evrilerek, aşık rolünü bırakıp yazarlık urbalarıyla yollara düşenlerden söz ettim.

Çantalarında şiirler, öykülerle evrilerek İstanbul'a gelenlerden önce Tekin Sönmez İstanbul'a gelmiştir.

Onlar İstanbul’da Yansıma Dergisi ile karşılaşmışlar ve onunla kaynaşmışlar.

Bu da bir evrilmedir. Bu, bu ülkede yazar olmanın bir öyküsü de budur. Yazarın genç bir adam olarak portresi, bu ülkede böyle bir tarihsel determinizmle sahneye inmiştir.

Büyük kentlerden uzak olmanın, yazılarının yayınlanmasını etkilediğini düşünen genç bir kalem profili çizerken Mehmet Güler, eşiyle birlikte İstanbul’a atanma yollarını araştırmakta ve yazın dünyası onu bağrına bastırsın diye elinden gelen özveriyi esirgememektedir.

Yazarın genç bir adam portresi olarak eşi de onu tam yüzde yüz desteklemektedir. Bu uğurda o da İstanbul yollarına iki çocukla birlikte düşmüştür.

Bu satırların yazarı şu fotoğrafı unutmamaktadır. Mektupta yazıldığı gibi iki çocuklu öğretmen olduklarını söyleyen bir çift çocuklarının ellerinden sıkı sıkı tutarak Yansıma’nın bürosuna gelmişlerdir.

Daha hoş beş yapılmamış, ‘kıratını dağlarda unutmuş ey yolcu, nereden gelip nereye gidiyorsun,’ diye sorulmamış, tam o sırada Mehmet Güler’in eşi Bayan Güler söz alıp konuşmuştur.

Bir bayan, eşi için bu ülkede bir talepte bulunacak ve konuşacak! Bu da bir evrilmedir, bir devrimdir.

‘Tekin Bey, onu da aranıza alın, Mehmet’e de aranızda bir yer açın...’

Şimdi bakın!

Koşullar ve insanlar, ulusal ve yerel durumlar, gelenekler ve ve ve... Ne kadar farklı her iki şey değil mi... Tarihi determinizm her yerde farklı koşullara göre oradadır.

James Joyce, (1882 – 1941) böyle bir eş ve böyle bir destek bulmuş olabilir.

Yirmi beş yıl birlikte yaşadığı garson ya da sağlıkçı bir bayan Joyce’un peşinden koşmuş ve ölümünden kısa bir süre önce ancak nikah masasına oturabilmiş.

Bir ayraç var burada: Avrupalı feministler şimdi bu nedenle Joyce’un da peşine düşmüşlerdir...

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 5 Nisan 2012, Stockholm.

Önemli not: Bu yazının ilk ÜÇ BÖLÜMÜ için bakınız:

http://kentinsanolay.blogspot.se/

http://yazmakne.blogspot.se/

27 Şubat 2012 Pazartesi

Bursa Tüyap Kitap Fuarı'nda Yansıma'nın 40.yılını kutlayacağız. Mehmet Veysel Batmaz, Mehmet Güler, Necati Mert, Ahmet Özer ve Tekin Sönmez konuşacak.

Yansıma Dergisi gibi bir blog ile yola çıkıyorsunuz. Nasıl bir yazım türü sizi bekliyor? Deneme, anı ya da belgeye dayalı inceleme araştırma yazım türleri var.Elinizde sınırlı seçenek var.
Bu seçeneklerden birisi belgelerdir. Yazınsal metni belgelere yaslandırmak olasıdır. Öteki seçenek ise bellek dağarında kalanlar olur.

Bunlar anı türü kulvarına girer. Öznellik ağır basar bu kez. Şöyle ki belge yoksa; anılar dağarında kalanlarla yetinmek zorundasınız. Yazınsal metin türü de değişir. Ne istiyoruz?

Kırk yıl önceye gitmek istiyor ve ilk yazıları ile sahne alan yazarları görmek mi istiyoruz? Anı yazıları olsun mu?

Değerli İzleyici,

Bir önceki yazıda şöyle söz ettim; Bu da güvenilir değildir. Anılar kandırabilir de insanı. ‘Her anı kimileyin, düşman mevzilerinden çıkan patlamamış mermilere benzer,’ dedim. Anıları kaleme alan dikkatli değilse, sık sık kendi ayağına ateş eden acemi silahşörlerin durumuna düşer.

Yansıma Dergisi gibi bir evreye damga vurmuş bir dergi için daha farklı bir yaklaşım olmalı. Mektuplar bu konuda en güvenilir kaynaklardır. Mektuplar, fotoğraflar...

Bu blogda daha önce başka mektuplar yayımladım. Bedrettin Cömert ile başlamanın nedenleri vardı. Bu nedenler ortadan kalkmadı. Fakat bu kez başka bir şey araya girdi. Şimdi ona bakalım.

Yansıma Dergisi'nin kırkıncı yılı. Yaşamayan bir şey için kırkıncı yıl olur mu, demeyin. Yansıma bir anlamda yaşıyor ayrıca. http://yazmakne.blogspot.com/ buraya baktınız mı?

İki adres daha veriyorum http://sonmezhaber.com/ http://nismedia.com/ bunlara da bakar mısınız? Konu biraz anlaşıldı! Daha anlaşılır olması için bir haber vermeliyim.

Yansıma Dergisi kırkıncı yılını bir performansla TÜYAP Bursa Kitap Fuarı etkinlikleri içinde kutlayacak.

Bu etkinliklerde ilk yazıları,ilk öyküleri, şiirleri ile sahne alanlar konuşacaklar. Bu satırların yazarı, bu konuda yazmaya ve mektupları sunmaya başladı. İlk yazı Mehmet Veysel Batmaz'in ilk yazısına bağlı olarak dün yayınlandı.

İşte üst köşede bir mektup size. Daha ne olsun! Dün Mehmet Veysel Batmaz'ın ilk yazısı üzerine bir deneme yazdım. Orada yarın bu mektubu birlikte okuyalım, dedim.

El yazısı ile kaleme aldığı, Yalova, 16 Mart 1974 tarihli mektubunda duygularını, duyumlarını ve Yansıma Dergisi konusunda görüşlerini iletmiş.

Şimdi bu mektubu okuyalım birlikte. İstençle burada kuşağının özeleştirisini yaparken de içtenliklidir Veysel.

“Tekin Abi,
“Ağıt Yok’un ikinci baskısını bana da göndermişsiniz. Ufak tefek değiştirmelerle Ağıt Yok, hedefsiz bir duygulanımın, güzel bir şiiri olarak kalacak. Teşekkür ederim.
“Bu arada Yansım'dan da söz edeyim. Bence dergi artık fonksiyonunu yitirmek üzere. Daha doğrusu zamanla yitirecek. Bir kaç neden var:1) Dergi sanatsız bir ortamda, siyasetin sanata ilgi duyduğu bir ortamda çıktı. Güzel bir yanılgıyı da kanıtladı; dergiye yazan genç arkadaşların çoğunda militanlığa yakın bir geçmiş vardı. Faşizmin azgınlığında, hepimiz sanata sığınmanın yanılgısını üzerimizde taşıdık. Belki de olağan ve dialektik olan buydu. 2) Bir dergi (devrimci bir dergi) belirli bir görüşü (bu görüş geniş cephe de olsa) okurlarına empoze etmek amacını güder. En azından onları toparlamaya yöneliktir. Bu yüzden okurlarının üzerinde ve ilerisinde olmak zorundadır. Bir zamanlar öyleydi; değişen siyasi yapı bunu ortadan kaldırdı gibi. ‘Yansıma’ okurlarına ‘yol’ gösteren bir organdan çok, okurlarının yol gösterdiği bir alet oluyor. Bu da derginin fonksiyonunun sona erdiğini saptayabilir. 3) Bence dergi ya daha çok kristalize olmalıdır, yani dünya görüşünü değişen koşullar açısından yeniden saptamalıdır, ya da kapanmalıdır.
“Benim görüşüm bunlar.
“Sevgilerimle...
“Veysel.”
(Sürecek)

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 27 Şubat 2012, Stockholm