4 Nisan 2012 Çarşamba

İstanbul, ey üç imparatorluk görmüş İstanbul, yazarın genç bir adam portresi olarak ben geliyorum...

Yansıma Dergisi derken, Yansıma Dergisi denilirken, bir Anadolu bozlağı o bozkırlarda yanıp yakılmakta...

Çantalarında şiirler, öykülerle evrilerek, aşık rolünü bırakıp yazarlık urbalarıyla yollara düşenlerden söz ettim.

Çantalarında şiirler, öykülerle evrilerek İstanbul'a gelenlerden önce Tekin Sönmez İstanbul'a gelmiştir.

Onlar İstanbul’da Yansıma Dergisi ile karşılaşmışlar ve onunla kaynaşmışlar.

Bu da bir evrilmedir. Bu, bu ülkede yazar olmanın bir öyküsü de budur. Yazarın genç bir adam olarak portresi, bu ülkede böyle bir tarihsel determinizmle sahneye inmiştir.

Büyük kentlerden uzak olmanın, yazılarının yayınlanmasını etkilediğini düşünen genç bir kalem profili çizerken Mehmet Güler, eşiyle birlikte İstanbul’a atanma yollarını araştırmakta ve yazın dünyası onu bağrına bastırsın diye elinden gelen özveriyi esirgememektedir.

Yazarın genç bir adam portresi olarak eşi de onu tam yüzde yüz desteklemektedir. Bu uğurda o da İstanbul yollarına iki çocukla birlikte düşmüştür.

Bu satırların yazarı şu fotoğrafı unutmamaktadır. Mektupta yazıldığı gibi iki çocuklu öğretmen olduklarını söyleyen bir çift çocuklarının ellerinden sıkı sıkı tutarak Yansıma’nın bürosuna gelmişlerdir.

Daha hoş beş yapılmamış, ‘kıratını dağlarda unutmuş ey yolcu, nereden gelip nereye gidiyorsun,’ diye sorulmamış, tam o sırada Mehmet Güler’in eşi Bayan Güler söz alıp konuşmuştur.

Bir bayan, eşi için bu ülkede bir talepte bulunacak ve konuşacak! Bu da bir evrilmedir, bir devrimdir.

‘Tekin Bey, onu da aranıza alın, Mehmet’e de aranızda bir yer açın...’

Şimdi bakın!

Koşullar ve insanlar, ulusal ve yerel durumlar, gelenekler ve ve ve... Ne kadar farklı her iki şey değil mi... Tarihi determinizm her yerde farklı koşullara göre oradadır.

James Joyce, (1882 – 1941) böyle bir eş ve böyle bir destek bulmuş olabilir.

Yirmi beş yıl birlikte yaşadığı garson ya da sağlıkçı bir bayan Joyce’un peşinden koşmuş ve ölümünden kısa bir süre önce ancak nikah masasına oturabilmiş.

Bir ayraç var burada: Avrupalı feministler şimdi bu nedenle Joyce’un da peşine düşmüşlerdir...

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 5 Nisan 2012, Stockholm.

Önemli not: Bu yazının ilk ÜÇ BÖLÜMÜ için bakınız:

http://kentinsanolay.blogspot.se/

http://yazmakne.blogspot.se/