29 Temmuz 2010 Perşembe

Kardeşim Bedrettin Cömert'e yetmişinci doğum gününde mektup; Yedinci yazı

Anılar da mektup tomarları gibidir! Aradan yıllar geçer ve kağıt tomarları bir arada olmaktan sıkılır ve sararır. Nereden bakarsanız bakın, geriye dönemezsiniz! Döndüremezsiniz!

Geriye dönmek! Anılar dağarında kalanlarla yetinmek zorundasınız bir kez. Bu da güvenilir değildir. Anılar kandırabilir de insanı. Her anı kimileyin, düşman mevzilerinden çıkan patlamamış mermilere benzer. Ellerinizde oyalanırken, patlayanlar olabilir de. Şimdi bir de bu patlama sahnesini düşünelim! Mektup tomarlarından çıkan solgun yapraklar, güvenilmez anılar arasına güz yaprakları gibi düşer.

Tuhaf bir şaşkınlık da yaşarsınız enikonu. Neden! Neden?

O an anıların getirdikleri, elinizdeki bir mektupla sarsılır. Mektup elinizden düşer yere. Anılar sizi şaşırtmıştır. Yüzünüz de biraz sararmıştır! Tam tersi bir fırtına eser, bu kez mektup yaprağı ile anılar arasında. Bakın işte bir yerde yanıldınız! Nerede yanıldınız? Fakat! Hayır! Evet!

Çoğu sözcüklerin, solgun harflerin ve okunmaz durumda olan tümcelerin yerine bir şeyler kondurmak de yetmez. Şunu şöyle söylesem, şu sözcük yerine daha bir başkasını seçsem olmaz mı,diye düşünmeniz de boşunadır.
Değerli İzleyici,

Burada özel bir insan çıkıyor karşımıza. Daha özü mektup ve insan karşımıza çıkıyor. Mektup insanı çıkıyor karşımıza. Mektuplarla soluk alıp veren insanlar ötekilerinden farklı mıdır, sorusu bir an şimşek gibi oturur göğsünüze.

Siz, evet! Siz mektup insanı mısınız? Mektuplarla soluk alıp veren insanlar var mıdır? Nasıl olur da onları daha yakından tanıyabiliriz şimdi? Fakat ok yaydan çıkmıştır bir kez!

Keşif masasına şöyle bir ölçüt gelir. Tek sözcük; Hüzün!

Bu biraz da sararmış tomarlar açılırken insanı sarıp sarmalayan ve içten saran duygu olur. Gözyaşları ırmağı olur kimi yerde. Kimi yerde göz kapaklarına kuru parmaklar uzanmıştır. Dipten bir savrulma sahnesini daha düşünelim şimdi! Elleriniz neden bu kadar kuru, parmaklarınız neden göz kapaklarınızı diken yumağı gibi çiteler? Sertlik nerede?

Şimdi bir teknoloji canavarı düşünelim! El sürer sürmez özel düzenekle kendi içinde ikinci kez patlayan ve binlerce mikro parçaya bölünen mermi gibi bir mektup düşünelim.

Mektuplarla soluk alıp veren insanın yıllar sonra düştüğü hüzün, işte Bedrettin Cömert'in mektupları.

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 29 Temmuz 2010, Stockholm